DENİZE TAKILAN KOLYE; NAZLI KIRIM










Doç.Dr. Abdulkadir İLGEN



Şimal dağlarını kâfir sarmış şimal

lim;

Sevişmek olmaz bize...

Şimalde kızıl bir kar!

Şimalde kızıl bir çarlık

Şimal avullarında kıtlık var,

şimallim kıtlık!

Dağ çocukları kızıl kardan önce eriyor,

karıştı kanlan Karadeniz'e...

Ak denizim ak, köpükten, şahlan,

Bahtı karam, adı karam...1


Bizim Boğaziçi'mize gerdanlık derler. O mazlum ve mağdur Kırım ilinin sakinleri, özellikle de Kırım Türkleri Can Kırım'ı dünyanın kolyesi olarak tesmiye etmişler. 1944 yılının meşum ve soğuk bir gecesinde, hem de erkeklerinin cephede dövüştüğü bir hengâmede çoluk çocuk, bala-çağa yük katarlarına yüklenerek bilmedikleri iklimlere sürülen bu mazlum insanların bulunduğu ülkeye gidiyoruz. Ağaçların meyveye durduğu bir mevsimde, bir ikindi vakti Simferopol'a iniyoruz. Daha uçaktan inmeden, manzaranın büyüleyici cazibesine kapılan gönlümüz, bizleri bir duygu seline sürüklüyor.

Zincirli Medrese: Doğu Avrupa’da ilk açılan üniversite binası

Küçük bir şehir turundan sonra, konaklayacağımız yere gidiyoruz. Bu benim Kırım'a ilk gidişim. Sekizinci batından bir Kırım Türkü olan bendeniz için, bu topraklara gelmek ayrı bir heyecan, bir tür sılayı rahim gibi bir duygu uyandırıyor bende.

İkinci gün, Büyük Türkistan idealinin sadece müteheyyiç ve azimli bir neferi değil, aynı zamanda mutedil ve imanlı bir öncüsü olan Gaspıralı İsmail Bey'in(1851-1914) çalışmalarını sürdürdüğü Bahçesaray'a geçiyoruz. Aslında Gaspıralı'nın doğum yeri olan Gaspıra, Bahçesaray'a değil, Yalta'ya bağlı küçük bir yerleşim birimi. Bunu ilk defa burada öğreniyorum. Kabrinin bulunduğu yer, hem ilk Cedit mektebinin açıldığı bina, hem de Doğu Avrupa'daki ilk üniversite kabul edilen tarihi bir mekânın yanında bulunuyor. Metfun olduğu yerde yalnız, yapayalnız bu koca Türkün huzuruna çıkarken, içimi garip, tuhaf bir hüzün kaplıyor. Tarihi medreseyi önce Ukrayna hükümeti restore etmek istemişse de, hiç özen göstermediklerinden olacak, Türkiye işe müdahil olmuş ve bu işi üzerine almış. Finansman meselesinin de halledildiğini söyledi oralara bakan Rıdvan isimli bir Kırım Türkü. Rıdvan, daha üç yaşındayken Özbekistan'a sürülen ve 1991'de ata toprağına dönen bir Kırım Türkü olarak atalarının yolunda yürümeye çalışıyor. Meşhur Rus yazan Puşkin'in mezarı da Bahçesaray'da. Orada, bu meşhur yazarın safkan bir Rus değil, Habeş kırması bir melez olduğunu da öğreniyorum.


Bahçesaray'da Kırım hanlarının ikamet ettiği sarayı da ziyaret ediyoruz.

Bu saray bizdeki Topkapı Sarayının neredeyse aynısı. Zaten ona öykünerek yapıldığım söylediler bize. içinde gayet güzel de bir camisi var. îç avlusu ve kuleleriyle gerçekten de bizdeki Topkapı Sarayını andırıyor. Muhtemelen bu yapı şehrin ismine de ilham kaynağı olmuş.

Cuma namazını orada kılıyoruz. Hatibin konuşması Türkiye Türkçesine çok yakın. Zaten Kırım'da üç farklı diyalekt varmış; kuzey, orta ve Yalı Boyu Türkçesi. Gaspıralı'nın da içinde bulunduğu gurup Yalı Boyuna ait. Orta bölgede bulunanlar daha edebi ve bir tür kentli işi denilebilecek bir Türkçe konuşurken, kuzeydekilerin lehçesi daha ziyade Kazan Tatarlarına aitmiş. Güney bölgesi ise Türkiye Türkçesine yakın bir Türkçe. Farklılık sadece konuşulan lehçeyle de sınırlı değil. Antropolojik açıdan da ciddi farklılıklar olduğu anlaşılıyor. Türkiye'de Kırım Tatarı olarak bilinenlerin çoğu, muhtemelen Kuzey Bölgesinden gelen Tatarlar olmalı.

Çok daha erken denebilecek bir tarihte Türkiye'ye gelen Yalı Boyuna ait olanların büyük ekseriyeti, diğerlerine göre, görece Türkiye Türklerine çok daha yakın olduklarından, zaman içinde ana kütle içinde eriyerek eski kimliklerini unutmalarına mukabil, daha kuzeyden gelenler farklılıklarını hâla muhafaza ediyorlar.

Bahçesaray'da, şehir çıkışının biraz ilerisinde Ruslara ait bir Ortodoks Kilisesi var. Dağın duvarlarını kendilerince önemli saydıkları azizlerin resimleriyle süsleyerek mekâna otantik bir görünüm kazandırmışlar. Zaten hem çarlık hem de komünist Rusya'sında örnekleri başka yerlerde görülebileceği üzere, bu tür plastik sanatların abartılı emsalleri mebzul miktarda bulunabilir. Aynısını burada da görüyoruz. Kilise dağın içi oyularak yapılmış, içerde kılık ve kıyafetlerinden köktenci oldukları rahatlıkla anlaşılabilecek Ruslarla karşılaşıyoruz.


İsmail Bey Gaspıralı

Bu şehirde Gaspıralı'ya ait bir de müze olduğunu ve fakat içerisini gezmenin pek de mümkün olmadığım söylediler bize. Kırım'a gelip de burayı gezmemek bu büyük insanın ruhunu incitir düşüncesiyle, vira bismillah diyerek müzeye doğru yöneliyoruz. Allah'tan müzeye nezaret eden de bir Kırım Türküymüş. içeride Tercüman'ın orijinal nüshasından bazı örneklerle elinde geleneksel kıyafetleri içinde Mushaf tutan yağlı boyayla yapılmış kadın resimleri ve eskiye ait fotoğrafların sergilendiğini görüyoruz. Ayrıca “mekteb-i sıbyan”a ait bir mecmuayı da sergiye koymuşlar. Mecmuanın üzerindeki tarih ve sayıdan bunun süreli bir yayın olduğu anlaşılıyor. Sergilenen fotoğraflar arasında 1906 yılına ait "İttihad-ı Müslimin" partisinin üçüncü toplantısını belgeleyen bir enstantane dikkati çekiyor.

Bu fotoğraf etrafında toplanan kişilerin kıyafetlerine bakıldığında, başta Gaspıralı İsmail Bey olmak üzere hepsinin üst düzey münevver tabakadan geldikleri rahatlıkla anlaşılabiliyor. Bir kentli işi olan ve aralarında tahminlerin de ötesinde geçiş ve kesişmeler bulunan iki akıma, Türkçülüğün en önemli önderlerinden biri kabul edilen İsmail Bey'in bigane kalmasını beklemek biraz safdillik olur. Zaten müstemleke topraklarında yaşayan bütün Müslüman toplulukların tamamında din, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda kendini ötekilerden ayıran bir kimlik unsuru olarak önemli bir işlev görmüştür.

Sosyal bilimlerle ilgisi kulaktan dolma bilginin ötesini geçmeyen bazı televizyon yapımcılarının, bölge halkları için Türklüğün yerine Müslümanlığın konulmaya çalışılması gibi sunduğu bu tür faaliyetler, aslında millî kimliğin oluşmasında temel omurgayı oluşturuyor. Dinin, özellikle de bu tür toplumlarda millî kimliğin muhafaza edilmesindeki rolüne dair etkisini Zeki Velidi Togan gibi önemli birinin hatıratında da görmek mümkündür(Togan, Hatıralar; 1991,68 vd.).


Gaspıralı'nın kabri, Bahçesaray

Fotoğraflar arasında Cedit Mekteplerinin en büyük destekçilerinden biri olan Azerbaycanlı Ali Merdan Topçubaşı gibi önemli şahsiyetleri de görüyoruz. 1908 yılında Tercüman'ın 25. kuruluş yıldönümüne ait bir hatıra fotoğrafı da tarihe tanıklık ediyor. 1910 yılına ait Akmescit'te çekilen bir fotoğrafta, Gaspıralıyla yakın dostu ve gazetenin sponsorlarından biri olarak takdim edilen t. Kazas'a ait bir hatırayı ebedileştirmiş.

Sergilenen fotoğraflar arasında 1907 yılında, Revie du Monde Musulman adlı Fransızca neşredilen bir şarkiyat mecmuasının yazarlarınca Gaspıralı'yı Nobel Mükafatına namzet gösteren bir hatıra da bulunuyor. Aynı zamanda sergilenen fotoğraflar ve altlarındaki yazılardan anlaşıldığına göre, 1897 yılında, Sen Petersburg'taki imparator Rusiye Teknik Cemiyeti Gaspıralı’yı tunç madalya ile mükafatlandırmış, bunu Türkiye, İran ve Buhara devlet başkanlarının mükafatları takip etmiştir. Gaspıralı müzesinde bunların yanında, Kırım Türklerinin sürgün yıllarını belgeleyen fotoğraflar, erkekler cenkte aileler sürgünde başlığı altında müstakil olarak sergileniyor. Geç zamanlara ait olduğu anlaşılan ve "devletçiliğimiz? başlığı altında sergilenen fotoğraflar ise, daha ziyade yakın döneme ait siyasi mücadeleyi belgeleyen hatıralardan ibaret.

Hardık dönemi ve Osmanlıya ait devlet geleneğinin kökenlerinden habersiz bir nesil tarafından düzenlendiği anlaşılan müzenin sıradan bir meraklıda uyandıracağı hisler, maalesef büyüklük duygusu değil, ezilmiş bir halkın onurunu kurtarma duygusundan fazla bir şey ilham etmiyor.

Bugün Kırım'da yaşayan Türklerin genel kültür seviyesine bakıldığında, on dokuzuncu yüzyılın sonuyla yirminci yüzyılın başındaki aydınlanma hareketinin çok aşağısında, ilkel ve henüz emekleme aşamasında dağınık bir görünümden başka bir şey görünmüyor.

İlgili döneme ait bilgilerle bugünkü durum karşılaştırıldığında, gerek çarlık Rusya'sı içinde kalarak, gerekse müstakil bir hareket olarak ortaya çıkan akımların hepsinin; hem siyasi tecrübe ve entelektüel birikim, hem de ekonomik seviye ve sosyal statü açısından şimdikilerle asla kıyaslanamayacak derecede çok daha ileri bir seviyeyi temsil ettiklerini kolayca anlaşılıyor. Maalesef komünist şovenizmin baskıcı uygulamalarıyla yalana dayalı propagandaları, sadece maziyle olan köprüleri berhava etmekle kalmamış, yerine, duyguları ziyadesiyle rencide olmuş reaksiyoner bir gayrimemnunlar kitlesinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bugün Kırım'da yaşayan gençler arasında, biraz mağduriyet psikolojisi biraz da yeterince sahip olamadıkları tarih şuuru eksikliği yanında; hem ekonomik, sosyal ve kültürel yetersizlik hem de içine girdikleri hâkim kültüre uyum sağlayıp sağlayamama arasındaki gelgitlerin etkisinden kaynaklanan aşırı hareketler maalesef gittikçe kuvvet kazanıyor.

Sürgün görmüş yaşlıların anlattığına bakılacak olursa, gençlerin neredeyse yüzde otuza yakını Ruslarla evlenmekte hiçbir mahzur görmezken,hiç de azımsanamayacak bir kesim ise Çeçenistan ve Dağıstan'da hiç de yabana atılamayacak bir destek kitlesine sahip aşırı uçlara kayma eğiliminde bulunuyorlar.

Kırım Türkü'nün haklı davası, görünen o ki, şimdilerde iki büyük ciddi tehlikeyle karşı karşıya kalmış görünüyor. Birincisi Rus kitle arasında asimile olma tehlikesi, ikincisi ise köktenci bir harekete dönüştürülerek dünyanın desteğinden mahrum marjinal bir hareket şekline indirgenme tehlikesi.

Demokrasiye henüz geçme aşamasındaki bir ülkede, hem de Rusya'nın Çeçen hareketine gösterdiği bunca olumsuz hassasiyete rağmen, burada gösterilen tuhaf toleransın arkasında başka gerekçeler aramak komplo değil, sadece sağduyunun sesi olarak değerlendirilebilir. Eğitim seviyeleri ve gerekli siyasi tecrübelerinin yetersiz olmasına rağmen, içimin bir tarafı, orada konuştuğum bazı ihtiyarların taşıdığı bu türden kaygıların haksız çıkmasını isterken, diğer tarafı ise, yaklaşan sinsi tehlike karşısında onlarla beni aynı düzlemde birleştiriyor.

Yirmi yedi bin km2'lik yüz ölçümüyle İsrail'den biraz büyük, Belçika'dan biraz küçük bir toprak parçasına sahip Kırım yarımadası, sadece iki buçuk milyona yakın nüfusu ile değil, aynı zamanda yüz yirmi beşten fazla farklı etnisiteye sahip olmasıyla da tam bir kültürel açık hava müzesini andırıyor. Ruslar ve Ukraynalılarla Kırım Tatarları olarak bilinen Türkler ağırlıklı nüfus kitlesini oluştururken, bunların yanında Kırım Rumları, Ermeniler, Bulgarlar, Yahudiler, Almanlar ve Koreliler de yarımadaya yerleşmiş diğer önemli nüfus guruplarını oluşturuyorlar. Bunlar içinde özellikle de Yahudi nüfus, her ne kadar Sovyet Rusya'nın dağılmasından sonra İsrail'e göçü tercih etmişlerse de, orada aradıklarını bulamadıklarından olacak, tekrar Kırım'a dönmeye başlamışlar.

Zaten Ukrayna'ya bağlı bir diğer kent olan Odessa da, Rus Yahudilerinin yoğun olarak yaşadığı kozmopolit bir merkez olarak Kırım üzerinde önemli bir etkiye sahip. İsrail'den dönen Yahudilerin sahil kesimlerindeki en değerleri yerleri satın almaya başladığı söyleniyor. Bu durum gayrimenkul fiyatlarının yükselmesine sebep olmuş. Sivastopol ve Yalta gibi kentlerde Türk nüfusun gayrimenkul satın alması hâla yasak. Havalimanında bile, kişilerin orijini özellikle araştırılıyor. Ben de sırf görevlileri test etmek için Kırım orijinli biri olduğumu deklere ederek tepkilerini ölçmeye çalıştım. Defalarca nerede doğduğumu sorup durdular. Sonunda Türkiye'de doğduğum ve çok eskilerden oralardan göç eden kişilerin torunu olduğum anlaşılınca sorun çözüldü. Turistler için satılan rehber kitaplar bile, Kırım'ı anlatırken "minyatür dünya" olarak nitelendirmeyi uygun bulmuşlar. Hem tabii ve iklime ait, hem de kültürel ve sosyal coğrafyaya ait çeşitlilik dikkate alınırsa, bu nitelendirmenin hiç de abartılı olmadığı kolayca anlaşılabilir.

Simferopol havalimanına inen birinin havadan dikkatini ilk çeken şey, uçsuz bucaksız ekili alanlarıyla mümbit ovalardır. Güney'e Bahçesaray ve Yalta'ya doğru gidildikçe, yer şekilleri ve bitki örtüsü giderek değişir. Kırım'ın Karadeniz'e bakan bu tarafı, denizden gelecek tehditlere karşı tabii duvarlarla örülmüş doğal bir hisar gibidir. Burası olağanüstü tabii güzellikleriyle yeşille mavinin buluştuğu bir harikalar kuşağı olması yanında, tarihi ve kültürel mirasıyla da eşsiz bir zenginliğe sahiptir. Kırım 45 ve 46. enleme uzanan coğrafyasıyla Güney Fransa'ya benzer. Karadeniz sahilindeki bir ülkenin Akdeniz iklimine sahip Güney Fransa'ya benzemesi Türkiye'de yasayanlar için biraz tuhaf görünebilir. Fakat bölgeyi gezen biri, iklim ve bitki örtüsünü görünce bunun hiç de garipsenecek bir durum olmadığını kolayca fark edebilir.

Kırım yarımadasında Ruslar için en önemli kentlerden biri, nüfusun yüzde altmışını Rusların oluşturduğu Sivastopol'dür. Özerk bir cumhuriyet olan Kırım'daki bütün kentler önce Kırım'a, sonra da Kiev'e bağlı olmakla birlikte, bunun tek istisnası Sivastopol'dür. Burası doğrudan doğruya Ukrayna'ya bağlı özel bir statüye sahiptir. Son zamanlarda fiili bir operasyonla Ruslar, bu bölgeye altı bine yakın özel eğitimli Kazak birlikleri göndermişler. Haziran ayının ortalarında NATO'ya bağlı Amerikan birliklerini protesto eden göstericilerin arkasında da Rusya'nın olduğu söyleniyor. Burası aynen on dokuzuncu yüz yılda Sivastopol önlerinde, bizim yanımızda saf tutan Fransız ve İngiliz birliklerinin Rusya'ya karşı savaşması gibi, bugün de uluslar arası başka çatışmaların kavşak noktası olması bakımından stratejik önemi bir hayli yüksek önemli bir kırılma noktasında bulunuyor. Bölge provokasyon ve manipülasyonlara açık kırılgan ve nârenin bir taze görünümünde.

Özdemir Oğlu Osman Paşa'nın bütün bir Kafkasya'nın zaptıyla sonuçlanan iranlılarla yapüğı o meşhur meşaleler savaşı da dâhil olmak üzere Osmanlı ordusuna çok büyük bir destek veren ve hatta bu sırada İranlılara esir de düşen Kırım Hanlarından Gazi Giray (1554-1608), Osmanlı devletinin teveccühü ile tahta geçtiğinde, tâ Moskova önlerine kadar giderek Rus Çarını haraca bağlamış ünlü bir kahraman olmasının yanında, aynı zamanda bir gönül eri olarak da nadide sanat eserleri vermiş bir şairdir de. Bu sebeple yazıya güzel bir hatime olması dileğiyle sözü onun meşhur bir gazeliyle bitirmek istiyorum.

"Râyete meyledeniz kamet-i dil-cû yerine

Tuğa dil bağlamışız kâkül-i hoş-bû yerine

Heves-i tir-ü keman çıkmadı dilden asla

Nâveg-î gamze-i dil-dûz ile ebru yerine

Sürerüz fiğimizin zevk-ü salasın her dem

Sim tenlerle olan lezzet-i pehlû yerine

Gerden-i tevsen-i zibâda kutas-ı dibend

Bağladı gönlümüzü zülfile giysü yerine

Seveniz esb-i hüner-mend-i sabâ-reftân

Birper-işeki sanem bir gözü âhû yerine

Gönlümüz şâhid-i zibâ-yı cihâda verdik

Diber-i mâh-rûh-ı yâr-ı peri-rû yerine

Seferim çevri çok ümmid-i vefa ile veli

Olduk aşüftesi bir şûh-ı cefâ-cû yerine

Olmuşuz cân ile billâh Gazayı teşne

Kanını düşmen-i dînin içeniz su yerine"


Yalta'daki cami

______________________

* Türk Yurdu Dergisi, Kasım 2006, sayı: 231, s.45-49’da yayınlanan bu yazı, yazarı tarafından İsmail Bey Gaspıralının Aziz Hatırasına ithaf edilmiştir.

1 Büyük Türkmen Kocası Fethi Gemuhluoğlu'nun Serdengeçti mecmuasında (7. sayı 1949) yazdığı bir şiirden.

2 Kitabesinde 1327 (1909) yılında yapıldığı yazılan bu bina kısmen restore edilmiş durumda.

3 Bu kent kozmopolit yapısı ve Rusya'nın Batı'ya açılan kapısı olması gibi avantaları yanında, dünyaca ünlü birçok Yahudi'nin de vatanı olması bakımından çok enteresan bir yerdir. Henry A. KISSINGER, Troçki, David ROCKEFELLER, Pamela HARRIMAN, McGeorge BUNDY ve bizde bir ara Türkçü muhitlerde önemli bir etkiye sahip Alexander Israel Helphand PARVUS gibi isimler de Odessa kökenli Rus Yahudilerindendir. Şehrin kozmopolit yapısının, sakinleri üzerinde yapüğı en önemli etkilerden biri, dünyaya açık ve gittikleri bölgeye kolayca uyum sağlayabilen tipler yetiştirmesi. Bugün, Yahudi ailelerinden önemli bir kısmının kendini gizleyerek Rus cemiyetinin önemli yerlerine sızdığı söylentileri halkın dilinde sıkça dolaşıyor.

4 Banarlı, 1987-I;572.

Yorumlar

:) dedi ki…
üstteki yaşlı amcanın kafasındaki şapkanın adı nedir ve nerede bulabilirim yardımcı olabilirseniz sevinirim...Beyaz olanlarını çok beğeniyorum...
Şimdiden teşekkürler;saygılar...

Popüler Yayınlar